14 Kasım 2012 Çarşamba

La Brise

Asmalımescit'ten Nişantaşı Mim Kemal Öke'ye taşınan La Brise'e ne zamandır gitmek istiyordum. Özellikle bu aralar yemeklerinin Fransa'daki yemekleri aratmadığı birçok yerde yazılıp Vedat Milor tarafından beğenildiğini de okuyunca gitmek farz oldu : )

Mekan çok şirin, sıcak tam bir Fransız bistrosu tarzında döşenmiş. Biz dışarıda oturduk ama içerisinin de çok hoş bir ambiyansı, yemek öncesi aperatif için güzel de bir barı var.

Başlangıç olarak ilk defa Londra yiyip çok sevmiş olduğum kızartmış Camembert peyniri söyledik. Yanında kayısı marmelatı ve roka yapraklarıyla servis edildi. Dışı çıtır içi kızarmış sıcak peynir, tatlı kayısı ve roka ile lezzetli ve iki kişi paylaşınca da hafif bir başlangıç oldu.

 Ana yemek olarak ise füme domuz pirzolası yedim. Yanında garnitür olarak normalde yanılmıyorsam bademli kroket ve elma püresi veriyorlardı ancak ben kroket yerine önceden fotoğraflarda görüp özendiğim baharatlı kocaman patates kızartmalarıyla değiştirilmesini rica ettim. Elma püresi ise tat olarak kaliteli bir elmalı payın iç malzemesinin aynısı. Patates kızartmaları ise baharatı, kalın uzun uzun kesilmiş ve çıtır çıtır olmaları ile hayal ettiğim gibi çok başarılılardı.
Ama bu yemeğin asıl olayı tabii ki domuz pirzolasının lezzetiydi. Belki domuz etinin lezzetini bizde kolay bulunmadığından çok özlemiş olmamdan da kaynaklanıor olabilir ama kalın dışı kızarmış, içi ise pespembe eti son lokmasına kadar büyük bir zevkle yedim. Keşke domuz etini şarküteri halinin dışında daha fazla restoranda bu şekliyle bulabilsek... Elma püresi de etin tadını hafifleterek bence çok uyumlu bir garnitür olmuş.

 



















Tatlı olarak ise bir Fransız tatlısı deneyelim diyerek romlu milföy söyledik. Son zamanlarda yediğim net en lezzetli tatlıydı. Milföyün çıtırlığından mi yoksa kremanın lezzetinden mi daha çok etkilendim emin olamıyorum : )

Sonuç olarak, ben La Brise'i çok sevdim. Midem çok mutlu, gözüm ise menüdeki diğer yemeklerde kalmış olarak oradan ayrıldık. Yakın zamanda koşarak tekrar gitmek dileğiyle.. : )

6 Kasım 2012 Salı

Love You Anthony Bourdain !

Anthony Bourdain'in muhteşem yemek programı 'No Reservations' ın 8 yıl, 9 sezon, 140 bölümden sonra bitiyor olmasının hüznü içerisindeyim..Tek tek izlemediğim bütün eski programlarını internetten izleyip duruyorum.
Bu arada bir nebze teselli bulmak için 'Mutfak Sırları' isimli kitabını aldım.
Umarım kısa zamanda yine başka süper bir projeyle karşımızda olur.

1 Kasım 2012 Perşembe

Food of Heaven


Bayramda meşhur Adam&Eve Hotel'deydik. Oteli ayrıca diğer blogumda anlatacağım ama çektiğimiz yemek fotoğraflarından da birkaçını koymak istedim. Yemekler bir çok tatil köyüne göre çok kaliteli ve çeşitliydi. Özenli ve lezzetli yapılmışlardı, özellikle tatlılara hayran kaldık.

 

Kahvaltılık Ezme

Fotoğrafı pek hoş görünmediğinden koymuyorum ama çok sevdiğim bir kahvaltılık, ya da ekmek üstü sürmesi, cips sosu, sandviç garnitürü.. ne derseniz : )

Herkesin bir ezme tarifi vardır, benimki de şöyle;

1 çorba kaşığı ev yapımı domates salçası
1 çorba kaşığı ev yapımı biber salçası
İsteğe göre dövülmüş ceviz içi
2 diş doğranmış sarımsak
bayat ekmek içi
ufalanmış beyaz peynir
1 çorba kaşığı yoğurt
kimyon
tuz
pul biber

hepsini rondodan geçiriyoruz, sabahları ekmeğimize sürüp sürüp yiyoruz.

15 Ekim 2012 Pazartesi

Asmalı Refik


 
Asmalımescit'teki Refik, benzerlerinden yemeklerinin lezzetiyle ayrılan bir restoran. Duvarlarda bir sürü Atatürk resmi, müşteri kitlesi turist ağırlıklı. Biraz tuzlu ama hakkını veriyor.
Mekanın sahibi Refik geçen sene vefat etmişti, araştırırken kendisi hakkında şu bilgileri buldum; Refik Bey, her sabah 11 gibi dükkana gelir, hemen bir çorba içer, ardından masaya 11:20 civarında ilk kadehini koyarmış. Geceye kadar ardarda rakıları yuvarlar ama asla sarhoş olmazmış, her müşteriyle sohbet edermiş ve inanılmaz bir bilgi birikimine sahipmiş.

Gelelim yemeklere; meze olarak patlıcan biber kızartma, patlıcan salatası, fava, kavun, beyaz peynir ve tarama söyledik.
Hepsi çok taze ve lezzetlilerdi. Özellikle kırmızı havyar ile yapılan tarama, Refik'in özel lezzetlerinden. Patlıcan biber kızartma fotoğrafta da görüldüğü gibi kıpkırmızı domates sosluydu.








Karidesi bir zeytinyağlı limonlu söğüş olarak, bir de tereyağlı pulbiberli olarak geldi.
İkisinde de boyut olarak jumboya yakın karidesler çok lezzetliydi.



Yaprak ciğer yanında soğanı ve domatesiyle çok hafif ve incecik.
Yağı üzerinden akmıyor, tam kararında,o yüzden de ağır gelmiyor, löp löp gidiyor :)
Ana yemek olarak balık yerine ortaya 2 porsyion ızgara köfte, pirzola ve ev yapımı patates kızartması söyledik. Hepsi o kadar güzeldi ki, anında midelerimizde yerlerini aldılar, fotoğraflarını çekmeyi unuttum :)
3 kişi mezeler ve yemekler, 3 tek rakı ve 1 şişe Kavaklıdere Selection şarap ile adam başı 90 TL tuttu.

10 Ekim 2012 Çarşamba

Carluccio's

Kanyon'un giriş katına yeni açılan Carluccio's, 1991'de açılmış, dünyada 65 şubesi olan bir İtalyan restoranı. Bu kadar kısa zamanda bu kadar büyümüş bir restoran zinciri olmasından kaynaklı, ben de çok heyecanla gittim buraya. Ancak maalesef beklentilerin çok altında bir deneyim oldu. Ortaya her İtalyan restoranında olduğu gibi ekmek sepeti, zeytinyağı ve zeytin geldi.







Ekmek sepetinde foccacia, bildiğimiz beyaz ekmek, üzümlü ekmek ve koyu renk bir ekmek daha vardı. Foccacia dışındaki tüm ekmekler çok ince kesilmiş ve hafif kurumuşlardı. Bir tek foccacia lezzetliydi, zeytinyağı kokuyordu.


Biz 3 kişi makarna söyledik. Birincisi içinde balkabağı ve adaçayı olan ravioliydi. Fazla suluydu, bu sebeple de içindeki malzemelerin tadı doğru düzgün gelmiyordu, daha çok peynir suyu ile haşlanmış hamur parçaları gibiydi. Yiyen arkadaşım da ben de beğenmedik.
2. makarna ise domates soslu, dana bacon parçalı rigatoni idi. Bence üç makarna arasında en lezzetli olan oydu. Domates sosu güzeldi, bacon parçaları bolcaydı, daha çok sulu bir yemek gibi olmakla beraber güzeldi.


Ben ise, beyaz şarap soslu, kum midyeli hafif acılı spaghettiyi seçtim. Makarna al dente kıvamında çok güzel pişmişti. İçindeki zeytinyağı, şarap tatları gayet güzel alınabiliyordu. Ancak maalesef kum midyeleri isminin hakkını tam anlamıyla veriyordu! Neredeyse hiç temizlenmemişlerdi ve her lokmada çıtır çıtır kum yedim. 
Pizzaları nasıl bilmiyorum, ama tam çıkarken mantarlarının ünlü olduğunu öğredim. Pek sanmıyorum ama, olur da bir daha buraya gelirsem mantarlarına bir şans vereceğim.
Artık İstanbul'da o kadar kaliteli İtalyan restoranları var ki, gerçekten fark yaratabilmek için bence baya bir yol katetmeleri gerekiyor. Fiyatlar fena değil, makarnalar 20-25 TL arası, bir de girişte zeytinyağı, ev yapımı makarna, çeşitli soslar satılıyor.

Kalamış Divan'da Brunch


Pazar günü Kalamış Divan'da brunch'a gittik. Biraz pahalı olmakla beraber başarılı bir açık büfe vardı. Çırpılmış yumurtası, menemeni ve mantarları çok lezzetli ve sıcaktı. Kaymak ve balı da ayrıca gayet taze ve leziz buldum. Peynir ve şarküteri büfesi biraz daha geniş tutulabilirdi. Bir de omlet yapılmaması benim için eksi puandı. Üç çeşit sushi olmasını ise çok takdir ettik. Kahvaltı bölümünde yeterince doyduğumuz için öğlen yemeği bölümüne geçemedik ama gördüğüm kadarıyla, çok lezzetli gözüken antrikot, pilav, tavuk ızgara ve su böreği vardı. Fiyat kişi başı 79 TL, ama kaliteli yemekler ve marina manzaralı keyifli, ferah ortamı için değebilir.